Şahsi instagram sayfamda 29 Ocak 2017 tarihinde heyecandan ellerim titreye titreye paylaştığım postta “sanatın bol zerli bir kenarından başlayıp, her türlüsüne kaşık çalma meylinde olan ben, saadeti çamurun ta kendisinde bulup yaldızları yıldızları bırakıp bol kirli işlere daldım. Buralar çok eğlenceli ve pek dinamik.” yazmışım. İlk dalışımdan bu yana tam 4 yıl geçtikten sonra bugün blog sayfamızda kaleme almam istenen yazıyı yazarken, hissettiğim duygunun katlanan mutluluk olmasının sevinci Fusska’dan çok uzak ülkelere yol olur.
Markamızın doğuşunun konu alındığı bu metinde ne kadar çok hislerimden bahsedeceğimden anlaşılır sanıyorum ki; bu dört yıl hayatımın en heyecanlı, en yoğun, en çalışkan, en sürprizli dört yılı oldu.
Bir marka kurmanın zorluğunun çok ötesinde; yeni öğrendiğiniz bir şeyde kısa vaadede yol alabilmek için çok çalışmaktan tutunda, üretimin ilk sancılı anlarından büyük emek zaiyatlarının karşısında dökülen gözyaşlarına, çoğu zaman size hizmet eden bir malzeme iken bazende “bugün de böyle efendim, paşa gönlümün arzusu budur” demesi ile kalbinizin kırılmasından, doğru malzeme temininde bulunmak için bilmediğiniz şehirlerde muhallebi oğlanı gibi gezinmenize kadar (önceki meşguliyetlerinizde arkanızda bıraktığınız malzemelerin inceliği ve zerafeti yanında, onlarca kilo çamur taşırken ya da elli litre alçı kalıbın kurumadan patlaması ile birlikte yüzünüzde oluşan avallıkla dehşetengiz arası gülünç ifadelerden bahsetmeyeceğim bile. 🙂 çok meşakkatli süreçlerden geçtik desek vallahi başımız ağrımaz.
Tüm bu bahsettiklerimi şanıyla gerçekleştirmiş olduğunuz zaman bile koordinat olarak hala “mutfak” ta olduğunuzu hüzünle belirtmek isterim :). Ortaya koyduğunuz şeyin süslenip pazara çıkması bile, önceden pazarda bir yerinizin olması gerçeğiyle biraz ilişkiliymiş. Bu da bence heybemizde olanlar, yıllarca yanımızda taşıdıklarımız işte.. Tüm eğitim hayatım boyunca İstanbul’ un her yerinde gezdirmek zorunda kaldığım “ulen omzumu çürüttün, inşallah hayrını görürüm” dediğim o koca siyah resim dosyası heybeme attığım ilk şeydi mesela..
Temelde tüm gayretlerimizin büyük bir teveccühle karşılık bulduğunun sevincini de belirterek devam etmem gerekirse; evet gerçekten eğlenceli ve çok farklıydı seramikle tanışmak.Görsel sanatlarla çok akraba olmayan faydalı bir delikanlıdır seramik.. Evet gerçek anlamıyla fayda çünkü zeminde bir işlevi var. Sevgili eniştelerimden biri, “eğer yaptığın şey bir işe yarıyorsa hiç zararda değilsin” demişti seramikle tanıştığımı duyduğunda. Öyle de oluyor hakikaten. Bir kere işin felsefesi var, toprağın inkar edilemez olan bereketi, çamurun insana hizmet eden bir malzeme olması falan süslü şeyler ama hakikatte gerçek.
Büyük bir merak ve heyecanla seramiğe başladığımda az biraz tahmin etmiştim gerçi işin gidebileceği yerleri.. Çünkü çalışırken ellerimi şaklatıp topuklarımı yere vurduğum başka bir şey olmamıştı. Ve başta bahsetmiş olduğum postta, evlendikten sonra ihtisasa başlamama ithafen bir cümlem daha vardı; “Beni okutup bu günlere getiren sevgili eşim Zahid ‘in ellerinden öper, başarılarımın devamını dilerim” diye.. 🙂 Hayalinizi gerçekleştirmek için gereken malzemelerin baştacı olarak en az sizin kadar heyecanlanıp ihtiyacın olduğunda , her duyguda cömert olacak bir eş yazabiliriz. Tüm bu yaşadıklarınızla beraber zayi olmuş bir fırın ürüne gözü yaşlı bakarken yaslanacak şefkatli bir omuz şart 🙂
Nereden çıktı bu Fusska
Şahsi instagram sayfamda 29 Ocak 2017 tarihinde heyecandan ellerim titreye titreye paylaştığım postta “sanatın bol zerli bir kenarından başlayıp, her türlüsüne kaşık çalma meylinde olan ben, saadeti çamurun ta kendisinde bulup yaldızları yıldızları bırakıp bol kirli işlere daldım. Buralar çok eğlenceli ve pek dinamik.” yazmışım. İlk dalışımdan bu yana tam 4 yıl geçtikten sonra bugün blog sayfamızda kaleme almam istenen yazıyı yazarken, hissettiğim duygunun katlanan mutluluk olmasının sevinci Fusska’dan çok uzak ülkelere yol olur.
Markamızın doğuşunun konu alındığı bu metinde ne kadar çok hislerimden bahsedeceğimden anlaşılır sanıyorum ki; bu dört yıl hayatımın en heyecanlı, en yoğun, en çalışkan, en sürprizli dört yılı oldu.
Bir marka kurmanın zorluğunun çok ötesinde; yeni öğrendiğiniz bir şeyde kısa vaadede yol alabilmek için çok çalışmaktan tutunda, üretimin ilk sancılı anlarından büyük emek zaiyatlarının karşısında dökülen gözyaşlarına, çoğu zaman size hizmet eden bir malzeme iken bazende “bugün de böyle efendim, paşa gönlümün arzusu budur” demesi ile kalbinizin kırılmasından, doğru malzeme temininde bulunmak için bilmediğiniz şehirlerde muhallebi oğlanı gibi gezinmenize kadar (önceki meşguliyetlerinizde arkanızda bıraktığınız malzemelerin inceliği ve zerafeti yanında, onlarca kilo çamur taşırken ya da elli litre alçı kalıbın kurumadan patlaması ile birlikte yüzünüzde oluşan avallıkla dehşetengiz arası gülünç ifadelerden bahsetmeyeceğim bile. 🙂 çok meşakkatli süreçlerden geçtik desek vallahi başımız ağrımaz.
Tüm bu bahsettiklerimi şanıyla gerçekleştirmiş olduğunuz zaman bile koordinat olarak hala “mutfak” ta olduğunuzu hüzünle belirtmek isterim :). Ortaya koyduğunuz şeyin süslenip pazara çıkması bile, önceden pazarda bir yerinizin olması gerçeğiyle biraz ilişkiliymiş. Bu da bence heybemizde olanlar, yıllarca yanımızda taşıdıklarımız işte.. Tüm eğitim hayatım boyunca İstanbul’ un her yerinde gezdirmek zorunda kaldığım “ulen omzumu çürüttün, inşallah hayrını görürüm” dediğim o koca siyah resim dosyası heybeme attığım ilk şeydi mesela..
Temelde tüm gayretlerimizin büyük bir teveccühle karşılık bulduğunun sevincini de belirterek devam etmem gerekirse; evet gerçekten eğlenceli ve çok farklıydı seramikle tanışmak.Görsel sanatlarla çok akraba olmayan faydalı bir delikanlıdır seramik.. Evet gerçek anlamıyla fayda çünkü zeminde bir işlevi var. Sevgili eniştelerimden biri, “eğer yaptığın şey bir işe yarıyorsa hiç zararda değilsin” demişti seramikle tanıştığımı duyduğunda. Öyle de oluyor hakikaten. Bir kere işin felsefesi var, toprağın inkar edilemez olan bereketi, çamurun insana hizmet eden bir malzeme olması falan süslü şeyler ama hakikatte gerçek.
Büyük bir merak ve heyecanla seramiğe başladığımda az biraz tahmin etmiştim gerçi işin gidebileceği yerleri.. Çünkü çalışırken ellerimi şaklatıp topuklarımı yere vurduğum başka bir şey olmamıştı.
Ve başta bahsetmiş olduğum postta, evlendikten sonra ihtisasa başlamama ithafen bir cümlem daha vardı; “Beni okutup bu günlere getiren sevgili eşim Zahid ‘in ellerinden öper, başarılarımın devamını dilerim” diye.. 🙂 Hayalinizi gerçekleştirmek için gereken malzemelerin baştacı olarak en az sizin kadar heyecanlanıp ihtiyacın olduğunda , her duyguda cömert olacak bir eş yazabiliriz. Tüm bu yaşadıklarınızla beraber zayi olmuş bir fırın ürüne gözü yaşlı bakarken yaslanacak şefkatli bir omuz şart 🙂